Ramazan’dan sonra

Mustafa KARAALİOĞLU mkaraalioglu@stargazete.com
Ramazan’dan sonra


KKTC’nin kuruluş törenleri dönüşü Başbakan uçakta “Silvan saldırısı benim için bir kırılma noktasıdır” demişti. Diyarbakır Silvan’da 14 Temmuz günü 13 şehit verilen terör saldırısını kastediyordu. Daha önce de birçok terör saldırısı yaşanmıştı ama Silvan, PKK ve onun uzantıları için artık hiçbir siyasi gelişmenin anlam ifade etmediğini gösteriyordu.
Olayın hemen ardından hükümette terörle mücadele konusunda strateji değişikliğine gidileceğine dair çok sayıda işaretin gelmesi de boşuna değildir.
Görünen o ki kırılma duygusu siyasi bir dile dönüşüyor.
Başbakan’ın önceki akşam söylediği “Bıçak kemiğe dayandı. Ramazan’dan sonra farklı olacak” sözleri de bunun telif götürmez delilidir.
Peki, neden bu noktaya gelindi?
Şundan...


Bugüne kadar Kürt sorunu politikalarının temel prensibi olan “Daha fazla demokrasi daha az terör” denklemi ne yazık ki doğrulanamadı. Denklemin “Daha fazla demokrasi...”  bölümü elbette geçerliliğini ve dinamizmini korumaya devam ediyor. Ancak, teröre karşı yeni bir yaklaşımın zarureti her geçen gün daha fazla kendisini gösteriyor.
Bir dizi önemli adım atılmasına rağmen, PKK’nın silahsızlandırılamaması veya şiddetin önlenememesi yeni politikaları kaçınılmaz kılıyor.
Bunun da zorlukları var elbette...
Çünkü şiddet, asker işin içinden çekilmeye başlayıp siyaset kurumu ilk kez çözüm üretmeye başladığında “yeniden” devreye girdi. Yıllardır iddia ettiklerinin aksine siyasetin varlığı PKK’nın siyasi uzantılarını memnun etmedi. “Çözüm” ve “barış” kavramları birkaç ay içinde anlam ve içerik değiştirdi. Demokratik açılıma kadar çözümden anlaşılan, herkesin bir arada ve eşit haklara sahip olduğu zemin iken bugün artık “özerklik ve federasyon”dur.
Bunu PKK, DTK, KCK, BDP ve bazen de gel-gitlerle İmralı söylüyor.
Bir başka problem de Kürt sorununda söylem referansının PKK-BDP hattının elinde bulunmasıdır. Bu ilişkinin kırılması da sorunun çözümünde önemli bir adımdır.
Neyin çözüm yolunda adım olduğu neyin olmadığını doğrudan Kürt halkının tayin edeceği bir yeni zemine ihtiyaç vardır. Açılım sürecinden sonra daha iyi biliyoruz ki PKK/BDP ekseni için herhangi bir demokratik adımı sempatizanlarına pozitif bir gelişme olarak yansıtmak eşyanın tabiatına aykırıdır.
Yine artık biliyoruz ki çözüme karşı duyarsız ve dirençli bir yapı söz konusudur. Bu açıdan silahlı veya silahsız Kürt siyasetinin temsil ettiği şey Kürt sorunu değildir. Yerel iktidarı, silahlı gücün tahkimini, Türkiye’yi destabilize etme imkanını bir arada istiyorlar. Bir yanda KCK gibi paralel devlet kurmak ama aynı zamanda da üniter demokratik haklarda pozitif ayrımcılık talep ediyorlar.
Bu “imkansız paketi” talep etme mekanizması da silahların gölgesinde işliyor. Silahın işe yaradığı, devleti/hükümeti ve hatta kamuoyunu hizaya getirdiğine dair sadece “dağ”ın değil “şehir”in de güçlü bir kanaati oluşmuş bulunuyor. Nitekim, en küçük siyasi polemiklerde bile “görürsünüz siz” tehdidinin olağan hale gelmesi boşuna değildir.
Erdoğan’ın kırmak istediği, rutine bağlanan terör eylemleriyle birlikte, eylemlerin siyaset diline yansıyan ifadesidir. Şiddet dozunu arttırdıkça siyasi gücünün arttığını varsayan anlayışla hesaplaşacağını ilan etmiştir. Her açıdan yeni ve daha teknik bir tarza doğru gidilmektedir.
Türkiye’nin Kürt sorununda edindiği tecrübe de terörle mücadelede disiplini artırırken, demokratikleşmede dozu yükseltmektir. İkisi arasında bir ilişki beklemeksizin...
Çünkü artık terörün gündemiyle Kürt halkının çoğunluğunun gündeminin birbirinden ayrıştığı da bilinmektedir.

Comments

Popular posts from this blog

Üsküp'teki Türk Çarşısı yıllar sonra canlanıyor

Din Anlayışındaki Farklılıkların Nedenleri

Cyprus Peace Talks